Ana içeriğe atla

Kayıtlar

CHUNGKİNG EXPRESS İNCELEME      Son zamanlarda yalnız yaşadıkça yazmalarım ve ilhamım arttı ama bu yazıların hepsi dergilere gitti. Şimdi bloğumun uzun zaman öyle tıkanıp kaldığını fark edince bari bir film yazısı yazayım düşüncesi oluştu. Madem öyle Chungking Express'ten başlayalım.  Bu film İnstagram'da takip ettiğim bir sayfada Şef Salatası sahnesi ile ilk olarak karşıma çıkmıştı. Faye Woo'nun müthiş tavırları ilgimi çekti ve hemen izleme listeme girmiş oldu. Allah'ım ben filmin ilk yarısını annemle memlekette izlerken uyuşturucu piyasası, gizemli kadın vs. herhalde olaylar olaylar olacak kafasında idim. Ne yalan söyleyim kadının müthiş havası dışında beni çeken bir şey olamadı hep bir olay beklediğimden ötürü sanırım. Daha sonra asıl yaşadığım yere dönüp yalnız yaşamaya devam ettiğim ve bunun aile evinden "henüz" dönmüş olduğum için daha da zorlu hissettirdiği zamanlarda filmin devamını izledim. Ben bu sefer polis 633'e ve Faye'e aşık oldum. Adam o
En son yayınlar
ÖLÜM VAR, ÖYLEYSE YAŞAYALIM   Çok yoğun bir günün ardından oradan oraya koşturmuş, bir sürü sıra beklemiştim. Sabahtan beri aç olduğum için karnımı doyurmak adına bir yerlere girdiğimde kendini bilmez bir adamın çocuğunun yanında karısına bağırmasına şahit oldum. Şehir, modernite, herkes çok mu mutlu gibi şeyler düşünüyordum o sırada. Birden bütün düşüncelerim o tek gerçeklikle yıkıldı. Benim müdahale etmem ve etmemem sorunsalı etrafında düşünürken çok öfkelendiğimi ve bu öfkeyle kalkarsam zararla oturacağıma karar vermiştim ki kadın müdahale etti; bağırma diyerek. Neyse işte ardından bir hat taşıma işlemi yüzünden babamı meşgul ettiğim ıvır zıvırlarla babamla aramız gerilmişti. Kafamda bütün bunlar ile yolda yürüyordum. Hayat acımasızdı ve ben yalnız... Yürüyüşüm devam etti. Kulakığımı takmıştım. En sevdiğim alacakaranlık vakitlerinde camekan önlerinden akıp geçiyordum. Yürüdüm, yürüdüm. Düşünceler çok uzaklaşmıştı. Önce tatlı bir rüzgar esti. Sonra önüme çok hoş şehir manzaraları düş
 BİRAZ FARKLI MIYIM ACABA? Son zamanlarda o kadar çok genç böyle düşünmeye başlamış ki. 2023'te Google'da en çok aratılan şeyler arasında "Ben farklı mıyım? Ben kimim? Neden sevilmiyorum ?" gibi şeyler olduğunu duyduğumda (Bu Mu Yani? podcast yayınında) işte bu dedim. Gençler sorguluyor ve de sonra bu sorgulamaları sorun mu acaba diye düşünüyor. "Biraz farklı olmanın nesi var ki? Hem özgüven bile kazandırıyor insana", demişti biri. Daha doğrusu bir reçelblog yazısında okumuştum.  Ben de biraz farklıyım ama farklı durmayanlardanım. Gizem severim, kasvet severim. Siyahı beyazdan, yağmuru güneşten çok severim. Çok düşünürüm, hızlı hızlı akıp gider düşünceler kafamdan. Falan filan teyze ve amcaların beni hapsettiği kalıplara benzemiyorum (onlar bunu bilmese de :)). Annem neden her şeye kafa yorduğumu merak eder hep. Bilmem belki bu bir varoluş biçimi. Bu dünyayı, bu düzeni, etiketleri sorgulayan biriyim. Zamanında zihnimi o kadar susturmak istemiştim ki bu yüzde
 BİZ KİMDEN KAÇIYORDUK ANNE YORUM-İNCELEME İzlediğim filmlerin ve dizilerin mutlaka internette yorumunu arar, okur, incelerdim. Fakat genelde çok az inceleme yazısı bulabiliyorum. Dün itibariyle, Netflix'in en çok dikkat çeken yeni yapımlarından olan "Biz kimden kaçıyorduk anne?" dizisini bitirdim. Bu nedenle iki çift kelam etmek istedim. Eser miktarda spoiler içerebilir.   Diziyi görsel açıdan, oyunculuk açısından ve konu açısından çok beğendim açıkçası. Uyarlanmış dizinin kaynağı olan romanın yazarı Perihan Mağden orjinal bir konu işlemiş ve yapım da bu hikayeden kendine bol görsel şölenli, kovalamacalı, çocukluğu yaralı olan seri katilli bir hikaye çıkarmış. Her ne kadar romanda Perihan Mağden'in ilgilendiği ile dizinin odağı oldukça farklı olsa da ben zaten uyarlama bir filmin illa ki kitabı yansıtmak gibi bir gayesi olması gerektiğini düşünmüyorum. Bu yüzden filme bu yönde getirilen eleştirileri kabul etmek mümkün değil. Kutsal Motor Youtube kanalında bu yönde ço
 ÇALIŞAN KADIN, ÇALIŞMAYAN KADIN MESELESİ      Geçenlerde instagram keşfette Müge Anlı'nın bir gariban kızımıza hiç çalışmayacak mısın, asalak gibi yaşayacak mısın minvalinde sözler söylediği sahne karşıma çıktı. Aslında Müge Hanım'ın doğru bir noktaya temas ettiğini fark etmiştim ama ortada bir kekremsilik vardı. Yorumlara baktım üslup olarak Müge Hanım'ın aşağılayıcılığı tasvip edilmemişti. Gencecik, sağlıklı bir insanın kendini salıvermesi, hiçbir gelecek planının olmaması ve hayatını bir erkeğe bağlaması akabinde büyük ihtimalle ondan beklediklerini göremeyecek olması üzücü elbette. Fakat şu sıralar unuttuğumuz bir şey var o da ev hanımlığı diye bir olgunun Amerika'dan Avrupa'ya yüzyıllardır var olan bir gerçek olduğu. Mesela hiç unutmam "World War Z" filminde Brad Pitt'in canlandırdığı karakterimiz dünyayı kurtarırken sevgili eşi kızıyla birlikte kamplarda hayatta kalma mücadelesi içinde eşini beklemişti. Kadınların çalışması ve iş hayatında yer e
     HIZLI HIZLI KONUŞAN İNSANLAR :)      Bazen çok iyi anlıyorum bazı insanların neden hızlı hızlı konuştuğunu, neden hırçın olduğunu, neden sürekli savaş halinde olduğunu. Hayat eşit koşullarla başlamıyor kimse için. Kimsenin ne yaşadığını da bilmiyoruz. Hem bazen öyle şeyler yaşanıyor ki o insanın sadece kendi içinde bıraktığı belki ömür boyu unutamayacağı şeyler... Ben avukatlık yaparken öyle olaylara şahit oldum, öyle şeyler gördüm ki. Hepsi hayata dair acı bir çizgi çekti gözümde. Hayat toz pembeden gri bölgeye doğru kaydı benim için. Neyse şimdi bu kadar olumsuzluk bir yana huysuz yaşlıları, umutsuz ev hanımlarını, sinirli hastaları anlıyorum. Belki size nefes aldırmayan o patronunuz iki yıl önce bir asansör boşluğunda çocuklarını ve eşini kaybetmiştir. Bilin istedim. Ne olur hayatı sadece o instagram sayfalarından takip etmeyin. O sayfaları gördüğüm zaman düşünüyorum, gerçeklere neden  gözümüzü bu denli kapatıyoruz diye. Dünya nereye gidiyor neden farkında değiliz?      Sürekli
 İlk Adım      Okuduğum kitaplar, izlediğim filmler, kimi zaman yazarlara ulaşmam, onlarla yazışmalarımın uzun zamandır beni sürüklediği bir yol var: Yazmak. Çok şehir değiştirdim. Pek çok farklı sosyal ortamda bulundum. Okullardan okullara, kurslardan kurslara, otobüslerden metrobüslere öylece sürüklenip dururken çok düşünürdüm. Şu anda ise mesleğimi, yaşadığım şehri, arkadaş çevremi değiştirmiş, ailemden uzaklaşmış, yalnız ve yeni bir hayata adım atmışken bir içsel yolculuğa çıkmış olduğumu fark ettim. Bu süreci de yazarak gözlemlemek ve belki de bu şekilde birilerine ulaşmak istiyorum.      Süreç, içimde kaldı dediğim her şeyle başladı. Her nefesin yeni bir hayat bahşettiğini bildiğim bu yirmi yedi yaşıma asılıp kalmak istiyorum bazen. Bisiklet sürdüğüm, deniz kokladığım, bergamotlu çay içtiğim sıralardayım. Papua Gine'de yeni bir hayata başlayan Cambly eğitmenlerim gibi olmasam da bir varoluşsal iç yolculuk mevcut :) Her neyse yolun bir sonu var biliyorum, o beni ne kadar tatmi