Ana içeriğe atla

    HIZLI HIZLI KONUŞAN İNSANLAR :)

    Bazen çok iyi anlıyorum bazı insanların neden hızlı hızlı konuştuğunu, neden hırçın olduğunu, neden sürekli savaş halinde olduğunu. Hayat eşit koşullarla başlamıyor kimse için. Kimsenin ne yaşadığını da bilmiyoruz. Hem bazen öyle şeyler yaşanıyor ki o insanın sadece kendi içinde bıraktığı belki ömür boyu unutamayacağı şeyler... Ben avukatlık yaparken öyle olaylara şahit oldum, öyle şeyler gördüm ki. Hepsi hayata dair acı bir çizgi çekti gözümde. Hayat toz pembeden gri bölgeye doğru kaydı benim için. Neyse şimdi bu kadar olumsuzluk bir yana huysuz yaşlıları, umutsuz ev hanımlarını, sinirli hastaları anlıyorum. Belki size nefes aldırmayan o patronunuz iki yıl önce bir asansör boşluğunda çocuklarını ve eşini kaybetmiştir. Bilin istedim. Ne olur hayatı sadece o instagram sayfalarından takip etmeyin. O sayfaları gördüğüm zaman düşünüyorum, gerçeklere neden  gözümüzü bu denli kapatıyoruz diye. Dünya nereye gidiyor neden farkında değiliz?

    Sürekli uyuyan insanlar, o patavatsız insanlar ya da kendi mutlu olamadıkları o hayata sürekli bir başkasını eleştirerek sığınanlar... Hepsi bir şeylerin acısını çıkarmak için. İnsanlık tek bir kelime ile anlatılacak olsaydı "acz" kelimesini kullanırdım sanırım. Aciziz vesselam. Anlamak ve anlaşılmak için belki biraz daha farklı bakarız. Belki bir an durup düşünürüm karşıma somurtan bir banka çalışanı çıktığı zaman: Evet, Zeycan her şey seninle ilgili değil, der ve yoluma bakarım. Belki bundan sonra bu durum günümü etkilemez. 

    Yaşadığı bazı şeyleri atlatamayıp kin ve intikamla dolu olanlara, ya da benim gibi atlattığını zannedip birden ansızın aklına gelenlere bu durumun hırçınlaştırdığı insanlara bir hatırlatma. Çok eski bir dizidir ama klasiktir yeri: Denizler İmparatoru diye bir dizi vardı. Orada meşhur baş karakterimiz bir köledir ve efendisi olan ikinci asıl kızımıza çok iyi bir tüccar olmak istediğini söyler. Ama yaşadıklarından  dolayı eski sahibine o kadar öfkelidir ki... Kızımız bu öfke seni yerinde sabit tutuyor, der ona. Yaşadıklarını geride bırakmazsa iyi bir denizci tüccar olamayacağını söyler. Bu sahneden sonra karakterimiz intikam için yaşamaz, sadece kendi gelişimine odaklanır, kölelikten valiliğe bir serüvene uzanır. Neyse efsane dizimize de atıf yaptık. Bir gece yarısı bildirildi. 




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ÖLÜM VAR, ÖYLEYSE YAŞAYALIM   Çok yoğun bir günün ardından oradan oraya koşturmuş, bir sürü sıra beklemiştim. Sabahtan beri aç olduğum için karnımı doyurmak adına bir yerlere girdiğimde kendini bilmez bir adamın çocuğunun yanında karısına bağırmasına şahit oldum. Şehir, modernite, herkes çok mu mutlu gibi şeyler düşünüyordum o sırada. Birden bütün düşüncelerim o tek gerçeklikle yıkıldı. Benim müdahale etmem ve etmemem sorunsalı etrafında düşünürken çok öfkelendiğimi ve bu öfkeyle kalkarsam zararla oturacağıma karar vermiştim ki kadın müdahale etti; bağırma diyerek. Neyse işte ardından bir hat taşıma işlemi yüzünden babamı meşgul ettiğim ıvır zıvırlarla babamla aramız gerilmişti. Kafamda bütün bunlar ile yolda yürüyordum. Hayat acımasızdı ve ben yalnız... Yürüyüşüm devam etti. Kulakığımı takmıştım. En sevdiğim alacakaranlık vakitlerinde camekan önlerinden akıp geçiyordum. Yürüdüm, yürüdüm. Düşünceler çok uzaklaşmıştı. Önce tatlı bir rüzgar esti. Sonra önüme çok hoş şehir manzaraları düş
 İlk Adım      Okuduğum kitaplar, izlediğim filmler, kimi zaman yazarlara ulaşmam, onlarla yazışmalarımın uzun zamandır beni sürüklediği bir yol var: Yazmak. Çok şehir değiştirdim. Pek çok farklı sosyal ortamda bulundum. Okullardan okullara, kurslardan kurslara, otobüslerden metrobüslere öylece sürüklenip dururken çok düşünürdüm. Şu anda ise mesleğimi, yaşadığım şehri, arkadaş çevremi değiştirmiş, ailemden uzaklaşmış, yalnız ve yeni bir hayata adım atmışken bir içsel yolculuğa çıkmış olduğumu fark ettim. Bu süreci de yazarak gözlemlemek ve belki de bu şekilde birilerine ulaşmak istiyorum.      Süreç, içimde kaldı dediğim her şeyle başladı. Her nefesin yeni bir hayat bahşettiğini bildiğim bu yirmi yedi yaşıma asılıp kalmak istiyorum bazen. Bisiklet sürdüğüm, deniz kokladığım, bergamotlu çay içtiğim sıralardayım. Papua Gine'de yeni bir hayata başlayan Cambly eğitmenlerim gibi olmasam da bir varoluşsal iç yolculuk mevcut :) Her neyse yolun bir sonu var biliyorum, o beni ne kadar tatmi
 BİRAZ FARKLI MIYIM ACABA? Son zamanlarda o kadar çok genç böyle düşünmeye başlamış ki. 2023'te Google'da en çok aratılan şeyler arasında "Ben farklı mıyım? Ben kimim? Neden sevilmiyorum ?" gibi şeyler olduğunu duyduğumda (Bu Mu Yani? podcast yayınında) işte bu dedim. Gençler sorguluyor ve de sonra bu sorgulamaları sorun mu acaba diye düşünüyor. "Biraz farklı olmanın nesi var ki? Hem özgüven bile kazandırıyor insana", demişti biri. Daha doğrusu bir reçelblog yazısında okumuştum.  Ben de biraz farklıyım ama farklı durmayanlardanım. Gizem severim, kasvet severim. Siyahı beyazdan, yağmuru güneşten çok severim. Çok düşünürüm, hızlı hızlı akıp gider düşünceler kafamdan. Falan filan teyze ve amcaların beni hapsettiği kalıplara benzemiyorum (onlar bunu bilmese de :)). Annem neden her şeye kafa yorduğumu merak eder hep. Bilmem belki bu bir varoluş biçimi. Bu dünyayı, bu düzeni, etiketleri sorgulayan biriyim. Zamanında zihnimi o kadar susturmak istemiştim ki bu yüzde