BİZ KİMDEN KAÇIYORDUK ANNE YORUM-İNCELEME
İzlediğim filmlerin ve dizilerin mutlaka internette yorumunu arar, okur, incelerdim. Fakat genelde çok az inceleme yazısı bulabiliyorum. Dün itibariyle, Netflix'in en çok dikkat çeken yeni yapımlarından olan "Biz kimden kaçıyorduk anne?" dizisini bitirdim. Bu nedenle iki çift kelam etmek istedim. Eser miktarda spoiler içerebilir.
Diziyi görsel açıdan, oyunculuk açısından ve konu açısından çok beğendim açıkçası. Uyarlanmış dizinin kaynağı olan romanın yazarı Perihan Mağden orjinal bir konu işlemiş ve yapım da bu hikayeden kendine bol görsel şölenli, kovalamacalı, çocukluğu yaralı olan seri katilli bir hikaye çıkarmış. Her ne kadar romanda Perihan Mağden'in ilgilendiği ile dizinin odağı oldukça farklı olsa da ben zaten uyarlama bir filmin illa ki kitabı yansıtmak gibi bir gayesi olması gerektiğini düşünmüyorum. Bu yüzden filme bu yönde getirilen eleştirileri kabul etmek mümkün değil. Kutsal Motor Youtube kanalında bu yönde çok ciddi eleştiri yapılmış. Öte yandan dizideki polisten kaçış öyküsünün ciddi mantık hataları içerdiğine dair yaptıkları göndermede yerden göğe kadar haklılar. Bu anne kız bu kadar aranan durumda iken neden otel otel geziyorlar ilk başta onu anlamak mümkün değil. Otel katili diye bilindikten sonra herhangi bir otelde yakalanmaları günümüz teknolojisinde işten bile değil. Ayrıca nasıl oluyor da interpollerde aranırken hala son anda o gemiye, o otobüse yetişiyorlar anlam vermek mümkün değil. Romanda öykü 1990'larda geçtiği için tüm bunlar hikayede sırıtmıyormuş. Yine dikkatimi çeken diğer husus ise anne kızın bu kadar dikkat çekmemeliyiz söylemlerine rağmen gerek marjinal kıyafet ve hareketleri ile gerek otel otel gezmeleriyle neredeyse dikkat çekmek için ellerinden gelen her şeyi yapmaları. Ayrıca hikayenin gidişatı ilk bölümün sonu itibariyle oldukça değişiyor. İlk bölümde adeta izleyiciye iki cadıyla karşılaştığımız fantastik bir dizi imajı verildikten sonra hikaye birden kızını manipüle ederek büyüten bir seri katil öyküsüne evriliyor. Açıkçası kadının sürekli siyah giyindiğine ve kızın da rengarenk giyindiğine bu kadar vurgu yapmanın gereği var mıydı bilmiyorum. Romanda böyle bir olgunun üzerinde durulmuş muydu bilmiyorum. Söylenene göre romanda kızın üzerindeki psikolojik baskı ve anne-kızın hastalıklı ilişkisi ana etmen. Ben dizide de bu ilişkinin güzel aktarıldığını düşünüyorum. Dizi bize bir seri katil hikayesi vermenin yanında doğduğumuz düzeni ne kadar normalleştirdiğimizi gösteriyor. Dizide en büyük eleştiri noktam ise polislerin neredeyse aptal gösterilmesi. Ayrıca anneye biçilen geçmiş ve anne-babasının kötülüğünün ise bir altyapısı yok bu da bir boşluk oluşturuyor. Kızın babası terk edip gitmiş mi bunları orasını da tam bağlamadılar, ya da ben anlamadım. Son bölümde askerin malum olaya o kadar içerlemiş olması bir tek bana mı o kadar saçma geldi bilmiyorum. Bir de neden herkes anne kızdan bahsederken öyle iştahla sigara içiyor yahu. :) Epey bir özendirme içeriyordu. Melisa Sözen'in ise oyunculuğuna diyecek bulamıyorum. Gerçekten harikaydı. Kendisi yüz yapısı itibariyle böyle bunalımlı, gel-git, gizemli rollere müthiş yakışıyor. Bkz. Şubat, Bir Bulut Olsam, Kış Uykusu. Eylül Tumbar'a da gayet iyi bir başlangıç yaptığı oyunculuk serüveninde başarılar dileyerek yazımıza son verelim. :)
Yorumlar
Yorum Gönder