Ana içeriğe atla

 ÇALIŞAN KADIN, ÇALIŞMAYAN KADIN MESELESİ

    Geçenlerde instagram keşfette Müge Anlı'nın bir gariban kızımıza hiç çalışmayacak mısın, asalak gibi yaşayacak mısın minvalinde sözler söylediği sahne karşıma çıktı. Aslında Müge Hanım'ın doğru bir noktaya temas ettiğini fark etmiştim ama ortada bir kekremsilik vardı. Yorumlara baktım üslup olarak Müge Hanım'ın aşağılayıcılığı tasvip edilmemişti. Gencecik, sağlıklı bir insanın kendini salıvermesi, hiçbir gelecek planının olmaması ve hayatını bir erkeğe bağlaması akabinde büyük ihtimalle ondan beklediklerini göremeyecek olması üzücü elbette. Fakat şu sıralar unuttuğumuz bir şey var o da ev hanımlığı diye bir olgunun Amerika'dan Avrupa'ya yüzyıllardır var olan bir gerçek olduğu. Mesela hiç unutmam "World War Z" filminde Brad Pitt'in canlandırdığı karakterimiz dünyayı kurtarırken sevgili eşi kızıyla birlikte kamplarda hayatta kalma mücadelesi içinde eşini beklemişti. Kadınların çalışması ve iş hayatında yer edinmesi elbette teşvik edilmeli fakat bir kısım kadının bunu tercih etmeyebileceği de belli ki göz ardı edilmemeli. Ki tarafsız kalmaya çalışarak söylediğim bu sözleri söylemek benim için de zor ve tüm yaşam felsefeme aykırı olduğunu belirtmem gerekiyor. Ama durum böyle. İnsanları anlamak zorundayız. Herkesin kendi hayatının kahramanı olduğunu da kabullenmemiz gerekiyor. 2020 yapımı Küçük Kadınlar filminde en büyük kız kardeş, bir küçüğü olan Jo'ya "Hayallerimin seninkinden farklı olması onları daha değersiz yapmaz." demişti örneğin. Meg evlenip bir yuva kurmak ve çocuklarının annesi olmak isterken Jo'nun uçsuz bucaksız hayalleri vardı kariyerine dair, kendine dair, yurt dışına dair. Ama bir kadın olarak ikisinin de hayalleri değerliydi. Bazı kadınlar aşkı bulmak isterken bazı kadınlar kendi işini yapmak ister bazılarıysa kim bilir başka şeyler...

    Ayrıca konunun sadece çalışmak, çalışmamak şeklinde değil nitelikli iş gücü bağlamında değerlendirilmesi de bir diğer şart. Neden mi? Çünkü iyi bir eğitim almış bir öğretmenin çalışması ile söz konusu videodaki kızımıza çalışman gerekir demek her zaman aynı şey değil. Bu kızımız çalışmak istediği takdirde büyük ihtimal 3. sınıf çalışma şartlarında kendine bir hayat kazımak zorunda kalacak. O çalışma şartlarının bir kadın için oluşturduğu tehlikeler göz önüne alınmadan neden gidip bir otelde temizlik işçiliği yapmıyorsun diye bir insana haykırmak pek de makul görünmüyor. Yani kızımız böyle bir işte çalışmak yerine evlenip eşinin eve ekmek getirmesini bekleyerek çocuklarına bakmayı tercih edecektir. Öyleyse bu aşamada çalışmak dışında bahsi geçmesi gereken husus eğitim olmalı. Bu açıdan yeri gelmişken kadın emeğini öne çıkaran çok güzel kuruluşlarla tanıştığımı, onların yaptığı el emeği ürünleri destekleyerek bir pazarlama ağı içinde satışının sağlandığını görmenin benim için ayrıca mutluluk verici olduğunu söylemek isterim. Yani böyle oluşumlar da bir diğer ikinci şans faktörü.

    Bunun yanı sıra fark ettiğim diğer şey kadınların bu mesele hakkında birbirini acımasızca yargılıyor oluşu. Örneğin çalışan kadın çocuğunu erken yaşta kreşe vermekle ve onunla yeterince ilgilenmemekle suçlanıyorken çalışmayan kadınlar ise çalışan kadınlara göre para kazanmanın ne demek olduğunu bilmemekle yargılanabiliyorlar. Gerçi baby shower partisi yapan çalışan kadın çok görmedim ben ama kıymetli vaktini en güzel şekilde sarf eden adeta evini bir fabrikaya çeviren ev hanımları ülkemizin bilinen bir gerçeği olarak varken kadınlara bu şekilde etiketler üzerinden yaklaşmak ne yazık ki ayrıştırıcı. 

    Görüldüğü üzere yine erkeklerden ve onların sorumluluklarından yana mevzu bahis söz konusu değil. Tüm bunlardan hareketle kadının kadına bazen çok güzel dost, bazen en yakın düşman olabileceği olgusu göze çarpıyor. Ve yine konu doğru bilgilendirme ve eğitime bağlanarak son buluyor. 

...




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ÖLÜM VAR, ÖYLEYSE YAŞAYALIM   Çok yoğun bir günün ardından oradan oraya koşturmuş, bir sürü sıra beklemiştim. Sabahtan beri aç olduğum için karnımı doyurmak adına bir yerlere girdiğimde kendini bilmez bir adamın çocuğunun yanında karısına bağırmasına şahit oldum. Şehir, modernite, herkes çok mu mutlu gibi şeyler düşünüyordum o sırada. Birden bütün düşüncelerim o tek gerçeklikle yıkıldı. Benim müdahale etmem ve etmemem sorunsalı etrafında düşünürken çok öfkelendiğimi ve bu öfkeyle kalkarsam zararla oturacağıma karar vermiştim ki kadın müdahale etti; bağırma diyerek. Neyse işte ardından bir hat taşıma işlemi yüzünden babamı meşgul ettiğim ıvır zıvırlarla babamla aramız gerilmişti. Kafamda bütün bunlar ile yolda yürüyordum. Hayat acımasızdı ve ben yalnız... Yürüyüşüm devam etti. Kulakığımı takmıştım. En sevdiğim alacakaranlık vakitlerinde camekan önlerinden akıp geçiyordum. Yürüdüm, yürüdüm. Düşünceler çok uzaklaşmıştı. Önce tatlı bir rüzgar esti. Sonra önüme çok hoş şehir manzaraları düş
 İlk Adım      Okuduğum kitaplar, izlediğim filmler, kimi zaman yazarlara ulaşmam, onlarla yazışmalarımın uzun zamandır beni sürüklediği bir yol var: Yazmak. Çok şehir değiştirdim. Pek çok farklı sosyal ortamda bulundum. Okullardan okullara, kurslardan kurslara, otobüslerden metrobüslere öylece sürüklenip dururken çok düşünürdüm. Şu anda ise mesleğimi, yaşadığım şehri, arkadaş çevremi değiştirmiş, ailemden uzaklaşmış, yalnız ve yeni bir hayata adım atmışken bir içsel yolculuğa çıkmış olduğumu fark ettim. Bu süreci de yazarak gözlemlemek ve belki de bu şekilde birilerine ulaşmak istiyorum.      Süreç, içimde kaldı dediğim her şeyle başladı. Her nefesin yeni bir hayat bahşettiğini bildiğim bu yirmi yedi yaşıma asılıp kalmak istiyorum bazen. Bisiklet sürdüğüm, deniz kokladığım, bergamotlu çay içtiğim sıralardayım. Papua Gine'de yeni bir hayata başlayan Cambly eğitmenlerim gibi olmasam da bir varoluşsal iç yolculuk mevcut :) Her neyse yolun bir sonu var biliyorum, o beni ne kadar tatmi
 BİRAZ FARKLI MIYIM ACABA? Son zamanlarda o kadar çok genç böyle düşünmeye başlamış ki. 2023'te Google'da en çok aratılan şeyler arasında "Ben farklı mıyım? Ben kimim? Neden sevilmiyorum ?" gibi şeyler olduğunu duyduğumda (Bu Mu Yani? podcast yayınında) işte bu dedim. Gençler sorguluyor ve de sonra bu sorgulamaları sorun mu acaba diye düşünüyor. "Biraz farklı olmanın nesi var ki? Hem özgüven bile kazandırıyor insana", demişti biri. Daha doğrusu bir reçelblog yazısında okumuştum.  Ben de biraz farklıyım ama farklı durmayanlardanım. Gizem severim, kasvet severim. Siyahı beyazdan, yağmuru güneşten çok severim. Çok düşünürüm, hızlı hızlı akıp gider düşünceler kafamdan. Falan filan teyze ve amcaların beni hapsettiği kalıplara benzemiyorum (onlar bunu bilmese de :)). Annem neden her şeye kafa yorduğumu merak eder hep. Bilmem belki bu bir varoluş biçimi. Bu dünyayı, bu düzeni, etiketleri sorgulayan biriyim. Zamanında zihnimi o kadar susturmak istemiştim ki bu yüzde